KIRŞEHİR (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "TBMM'de bir siyasetçi konuşmasını yapıyor ve haftalık konuşmasında oraya topladığı kendi tabanına, orada cumhurbaşkanına açık ve net küfrettiriyor. Bakın bu bir küfür, bir eleştiri demiyorum, küfrettiriyor. Bir partinin genel başkanı olarak bu küfürler arka arkaya devam ederken, kalkıp da 'lütfen' demiyor. 'Ne yapıyorsunuz?' demiyor. Çünkü senaryo kendisi tarafından hazırlanmış ve bu senaryonun o da bir başrol oynayıcısı. Şu anda şahsım da dahil olmak üzere, oradaki hakarete uğrayan parlamentonun üyeleri dahil olmak üzere hepsi, hepimiz davalarımızı açtık ve bunu sürdüreceğiz. Çünkü o çatı altında küfretmeye hiçbir milletvekilinin ve hiçbir partilinin hakkı yoktur." dedi.
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesince Erdoğan'a fahri doktora tevcih edilmesi dolayısıyla tören düzenlendi. Erdoğan, törende yaptığı konuşmada, kan, sokak, sermaye ve hatta terör üzerinden, milleti terbiye etmeye dönük tüm girişimlerden netice alınamayacağını artık herkesin anlaması gerektiğini söyledi.
Erdoğan, "Bakınız, TBMM'de bir siyasetçi konuşmasını yapıyor ve haftalık konuşmasında oraya topladığı kendi tabanına, orada cumhurbaşkanına açık ve net küfrettiriyor. Bakın bu bir küfür, bir eleştiri demiyorum, küfrettiriyor. Bir partinin genel başkanı olarak bu küfürler arka arkaya devam ederken, kalkıp da 'lütfen' demiyor. 'Ne yapıyorsunuz?' demiyor. Çünkü senaryo kendisi tarafından hazırlanmış ve bu senaryonun o da bir başrol oynayıcısı. Şu anda şahsım da dahil olmak üzere, oradaki hakarete uğrayan parlamentonun üyeleri dahil olmak üzere hepsi, hepimiz davalarımızı açtık ve bunu sürdüreceğiz. Çünkü o çatı altında küfretmeye hiçbir milletvekilinin ve hiçbir partilinin hakkı yoktur." diye konuştu.
Şu an parlamentoda bir siyasi terör estirildiğini belirten Erdoğan, "Buna müsaade edilemez. Bir yere kadar. Onun için de yeni düzenlemelerin çok daha farklı olması gerekiyor. Demokrasi ve hukuk dışı yollara tevessül etmek, yurt dışından icazet almak, karanlık yapılarla işbirliği yapmak, ülkemizde artık kimseyi iktidara getirmez. Tam tersine felakete sürükler. Ana muhalefetin bunun idrakına varmasını, darbeci geçmişi ile hesaplaşarak huyunu değiştirmesini her şeye rağmen ümit ediyorum." ifadelerini kullandı.
27 Mayıs darbesinin etkilerinin sadece o günlerle sınırlı kalmadığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu darbe daha sonra neredeyse her 10 yılda bir tekrarlanacak başka müdahalelerin kapısını da aralamıştır. 12 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat bildirisi, 367 garabeti, Gezi olayları, 17 - 25 Aralık darbe teşebbüsü emin olun yol, yöntem, hedef itibarıyla bir şekilde 27 Mayıs'la irtibattadır. Çünkü 27 Mayıs darbesi sadece Demokrat Parti'nin iktidarına son vermemiş, aynı zamanda bürokratik vesayeti alan yeni bir sistem kurmuştur. Bu yeni yapının adı 27 Mayıs rejimidir. 1960 darbesi sonrasında atılan tüm adımların gayesi, iktidarı bir bürokratik oligarşinin temelinde tutmaktır. Darbeciler bunda da çok büyük oranda başarılı olmuştur.
Bu dönemde 1924 Anayasının 4. maddesindeki 'Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin yegane ve hakiki mümessili olup, milet namına hakkı hakimiyeti istimal eder' ifadesi çıkarılmıştır, bu çok manidardır. Bunun yerine 1961 Anayasında 'millet egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır' kuralı getirilerek, millet iradesi parçalanmıştır. Olayın aslı bu. Yasama ve yargı hem görev hem de yetki olarak kabul edilirken, yürütme sadece görev olarak tanımlanmıştır. Oluşturulan bürokratik organlar ile seçilmiş hükümetin egemenliği birlikte kullanmaları, esas olarak bu getirilmiştir. Meclisin aldığı kararlar, Anayasa Mahkemesi vasıtasıyla kontrol edilmiş ve gerek görüldükçe siyasi partiler kapatılmış, yasaklanmıştır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1960 darbesinin en kötü mirasının "partili cumhurbaşkanı" sistemine son vermesi, milletin başbakanının karşısına devletin cumhurbaşkanını ikame etmesi olduğunu belirterek, 1960 yılından sonra, birkaç istisna hariç, cumhurbaşkanlığı görevine bu anlayışın ürünü isimler getirildiğini anlattı. Erdoğan, "Dikkat ederseniz, burada muhafaza edilmeye çalışılan hiçbir zaman cumhuriyetin temel ilkeleri, demokrasi ve hukuk olmamıştır. Böyle birşey yok. Bilakis sadece millet iradesini referans alan 1924 Anayasasını ortadan kaldıran 27 Mayıs rejimi korunmaya çalışılmıştır." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'de vesayet rejimi ne zaman halk iradesine dayanan bir sistemle değiştirilmek istense hemen rejim tartışmalarının alevlendirildiğine dikkati çeken Erdoğan, "Düğmeye basılmışçasına birileri hemen 'rejim elden gidiyor', 'cumhuriyetin kazanımları tehlikede' diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar. O birileri de zaten belli. Farklı yerlerde aramaya gerek yok. Adres belli. Aslında bu kesimler yönetim sistemi değişikliği ile tehlikeye girenin demokratik rejim değil, 27 mayıs rejimi olduğunu çok iyi biliyorlar. Cumhuriyetin değil, bir avuç azınlığın kazanımlarının tehlikede olduğunun bu gürültüyü çıkartan veya çıkartanlar çok iyi farkında." şeklinde konuştu.
- "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir."
Ana muhalefet liderinin 23 Nisan'da Mecliste yaptığı konuşmasında, "Çoğunluk azınlığa tahakküm edemez veya çoğunluk azınlığı yönetemez" dediğini hatırlatan Erdoğan, "Bir taraftan millet size 'al ülkeyi sen yönet' diyor, beyefendi çıkıyor, 'hayır yönetemezsin' diyor. Ne olacak, 'yönetimi beraber paylaşacağız' diyor. Var mı öyle şey. Millet sana vermişse o yönetme iradesini, eğer sen o yönetme iradesini kullanmazsan sana bu reyi veren halkına sen saygısızlık yapmış olursun. Verdiği yetkiyi ne yapacaksın sonuna kadar yine yasalar içerisinde kullanacaksın. Olayın aslı budur çünkü egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." açıklamasında bulundu.
Azınlıkların hakkını korumanın başka, birlikte yönetmenin başka bir şey olduğunu aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kendi çıkarlarını korumak adına kan dökmek dahil, ne diyor 'kan dökülür' diyor. Şimdi 'bizim kanımızı dökmeleri lazım' diye çevirmeye başladılar. Çünkü manevra yapmayı çok iyi biliyor. Akşam başka, sabah başka... Her türlü insanlık dışı yolu göze almalarının temel sebebi budur. Ancak biz buna izin vermeyeceğiz. Milletimizin yeni 27 Mayıslar, yeni acılar yaşamasına razı olmayız, gençlerimizin iktidar hesaplarının piyonu olarak kullanılmalarına müsaade etmedik, etmeyeceğiz. Geleceğimizin teminatı olan büyük Türkiye'nin neferleri olan tek bir evladımızın bile, kan tutkunu siyaset vampirleri elinde heba olmasına göz yummayacağız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakan ve genel başkanlık yaptığı dönemde arkadaşlarına, seçme yaşının 18, seçilme yaşının 30 olmasına ilişkin görüşlerini anlattığını ifade ederek, zor olanın "seçilmek" değil, "seçmek" olduğunu aktardı.
Geçmişte bir siyasetçinin "Taksim Meydanı'na eşek çıkarsam seçilir" diyerek, seçilmişlere hakaret ettiğini anlatan Erdoğan, zor olanın seçmek olmasından dolayı 30 yaşı 25'e indirdiklerini söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu:
"Arkadaşlarıma diyordum ki seçme ve seçilme yaşını 18 yapalım. Şimdi yeni hükümet programınında seçme ve seçilme yaşını 18 olarak koydu. Bu bana göre gençliğin geleceği noktasında çok önemli bir fırsat, bu demek değildir ki her 18 yaşında olan parlamentoya girecek. Tabi ki kabiliyeti olan, tabi ki bu işi başarabilecek olan 18 yaşındaki gençler oraya gelip girebilecek. Çünkü seçme yaşı 18 olduğuna göre, seçilme noktasında da bu kalitede, kapasitede olan gençler parlamentoya girebilme şansını yakalar." değerlendirmesinde bulundu.
Avrupa'nın birçok ülkesinde 20'li yaşlarda bakan ve milletvekilleri olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "olmaz" diye birşey olamayacağını ve Türkiye'nin bunu ispat edeceğini vurguladı.
Türk milletinin tarihinde erken yaşta seçilmenin olduğunu anımsatan Erdoğan, genç yaşta bir çağı açıp, bir çağı kapatan Fatih Sultan Mehmet'ten örnek verdi.
Fatih Sultan Mehmet'in babasının henüz 13 yaşındayken Osmanlı'yı devretmek istediğini anlatan Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet'in önce kabul etmediğini daha sonra kabul ederek, hemen görevi babasına geri verdiğini ve 17-18 yaşında yeniden Osmanlı'nın başına geçtiğini söyledi.
Öğretim üyelerine de seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bütün gençlik size emanet. Biz hizmetkarınız olacağız. Biz bütün bu fiziki mekanları her geçen gün daha iyi noktaya inşallah taşıyacağız. Ama yoğun bir şekilde gençliğimizi süratle yetiştirmemiz lazım. Yurt dışına göndermemiz gerekiyorsa yurt dışına göndereceğiz. Bir çok lisans üstü eğitimleri yapacaksak ama burada ama farklı üniversitelerimizde yapacağız.
Bu ülke, bu millet, inşallah kendi anayasasını yapacak, yönetim sistemine karar verecek salahiyete, güce ve öz güvene sahiptir. Milleti mümeyyiz görmeyenler, yanıldıklarının farkına er ya da geç varacaklardır. Demokrasimiz başkanlık sistemi dahil her türlü tartışmayı yapacak olgunluğa erişmiştir. Hiç şüphem yok. Önümüzdeki dönemin bu bakımdan ülkemiz ve milletimiz için bir dönüm noktası olacağına inanıyorum."
Ahi Evran Üniversitesinin yurt ihtiyacı konusundaki sıkıntısının da kendisine iletildiğini belirten Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yaptırılacak yurdun 250 kız, 250 erkek kapasiteli olacağını söyledi.
- Notlar
Ahi Evran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vatan Karakaya, Üniversite Senatosunun 24 Mayıs 2016 tarihli kararını, "Yurtlarından sürgün edilen Suriyeli kardeşlerimiz olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde çeşitli sebeplerle zulme uğramış mazlumlar için Birleşmiş Milletler Örgütünün harekete geçmeden her türlü insani yardımı ulaştırma konusunda gösterdiği çaba. Katıldığı her ortamda savunduğu adalet, eşitik, hakkaniyet ve merhamet vurgusuyla insan onurunu yücelten söylemleri sayesinde ülkemizin ve milletimizin uluslararası alandaki saygınlığına yaptığı katkıdan dolayı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a uluslararası ilişkiler alanında fahri doktora unvanı tevchine oybirliğiyle karar verdik" diye okudu.
Karakaya, daha sonra fahri doktora tevcih edilen Erdoğan'a cübbesini giydirdi.
(Bitti)