Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Külliye'de gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gündeme dair önemli açıklamalarda bulunan Kalın, "Muhtemelen İdlib bölgesinde ağırlıklı olarak bizler ve Ruslar, Şam etrafında ağırlıklı olarak Rusya-İran, güneyde Deraa bölgesinde Ürdün'ün ve Amerikalıların içinde yer alacağı bir mekanizma üzerinde çalışılıyor. Hatta Rusların bir önerisi var, belki Kırgızlar, Kazaklar belirli sayılarda güç gönderebilirler" dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde cumhurbaşkanlığı muhabirleriyle gerçekleştirdiği sohbet toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, soruları yanıtladı. TBMM Genel Kurulunun tatile girdiğini anımsatan Kalın, uyum yasalarının çıkartılmasının en önemli konu olduğunu ve buna ilişkin sürecin devam ettiğini ifade etti. Halk oylamasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, AK Parti Genel Başkanı seçilmesinin de bir diğer önemli konu olduğuna değinen Kalın, "Bu Türk siyasetinde yeni bir dönemin başlangıcıdır. Bildiğiniz gibi 'partili cumhurbaşkanlığı' aslında 1960'a kadar Türkiye'de olan bir şeydi. Daha sonra değiştirildi. Bunun dünyada çeşitli örnekleri de var. Tabii Cumhurbaşkanımızın liderlik vasıfları ve AK Parti'nin kurucu lideri olması dikkate alındığı zaman, bunun aslında yadırganacak bir şey olmadığını ve milletten büyük bir teveccüh gördüğünü müşahede ediyoruz. Zaten referandum sonuçları da bunu göstermiştir." dedi.
'ERDOĞAN'IN AK PARTİ'YLE İLİŞKİSİ SİSTEMATİK'
Erdoğan'ın genel başkan olmasının ardından AK Parti'yle olan ilişkisini daha sistematik biçimde yürüttüğünü belirten Kalın, Erdoğan'ın MKYK, MYK toplantılarının yanı sıra, iki grup konuşması yaptığını ve bunların da düzenli bir şekilde devam edeceğini bildirdi. Kalın, ekonomik gelişmelere ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, "İlk çeyrekte yüzde 5'lik bir büyüme hakikaten Türk ekonomisinin yapısal gücünü ortaya koydu. Bu çok sevindirici bir tablo. Biz ikinci, üçüncü çeyrekte de bu ivmenin devam etmesini bekliyoruz. Tabii çevremizde yaşanan sorunları, sıkıntıları düşündüğünüz zaman Türk ekonomisinin bu performansı sergilemesi geleceğimiz açısından da umut verici ve şu ana kadar izlenen ekonomi politikalarının ne kadar haklı ve isabetli olduğunu da teyit ediyor." diye konuştu.
İbrahim Kalın, Türk ekonomisinin çevre ülkelerdeki olumsuz gelişmeler, PKK, DEAŞ ve FETÖ'ye karşı mücadelenin yoğun olarak devam ettiği bir dönemde başarı trendini muhafaza etmesinin Türkiye'nin geleceği açısından umut verici bir tabloyu ortaya koyduğuna işaret ederek, "Cumhurbaşkanımız bununla yetinmiyor. Bildiğiniz gibi kendisinin zihninde 180 günlük bir eylem planı var. Yani yıl sonuna kadar özellikle bürokrasinin, ekonomiyle ilgili olsun diğer alanlarda olsun, yeni bir ivmeyle tekrar çalışmalarına hız vermesi için kendisinin hazırlıkları var. Bunlar da inşallah zaman içerisinde peyderpey hayata geçecek." ifadesini kullandı.
'KATAR KRİZİNDE GEREKLİ ADIMLARI ATACAĞIZ'
Dış politikaya ilişkin görüşlerini de paylaşan Kalın, Katar ile bazı Arap ülkeleri arasındaki krizin sıcaklığını koruduğuna işaret etti. Bölgedeki bir diğer gelişmenin de Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz'in oğlu vekil veliaht Muhammed bin Selman'ı veliaht prens olarak ataması olduğunu vurgulayan Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile hem de Kral Selman bin Abdülaziz ile birer telefon görüşmesi yaptığını anımsattı. Erdoğan'ın tebriklerini ve başarı dileklerini ilettiğini aktaran Kalın, "Hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem de Kral Selman, Türk-Suud ilişkilerinin bundan sonra güçlenerek devam edeceğinin altını çizdi. Muhammed bin Selman da bu yönde tam bir kararlılık içerisinde çalışmalara devam edeceklerini ifade ettiler." diye konuştu. Kalın, Muhammed bin Selman ile iyi ilişkileri bulunduğunu ve düzenli olarak görüştüklerini belirterek, Muhammed bin Selman ile görüşerek tebriklerini ve başarı dileklerini ilettiğini ifade etti.
Kalın, şöyle devam etti:
"Biz özellikle Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin geliştirilmesi noktasında bu atamanın inşallah hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Tabii Körfez'in en büyük ve en güçlü ülkesi, İslam dünyasının ise en büyük ülkelerinden birisi olarak Suudi Arabistan'ın Katar'la yaşanan gerilimin düşürülmesi ve krize barışçıl bir çözüm bulunması noktasında oynayacağı önemli bir rol var. Görüşmede bunun da altı çizildi. Katar konusunda yapıcı bir tutum içerisinde olduk. Bize düşen görevler söz konusu olduğunda gerekli adımları atacağımızı ifade ettik."
'KATAR'A TALEPLER ULAŞTIRILACAK'
ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, özellikle teröre destek suçlamasının delillerle temellendirilmesi gerektiğinin altının çizildiğini anımsatan Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Biz de aslında baştan beri hep bu noktanın üzerinde durduk. Yani teröre destek iddiası çok ciddi bir iddiadır. Bunun mutlaka temellendirilmesi gerekir. Katar da haklı olarak, böyle bir suçlamayla karşı karşıya kalan herhangi bir ülkenin yapacağı gibi, 'Deliller nedir, somut veriler nedir? Bunları bizimle paylaşın' dedi. Şimdi Katar tarafına Kuveyt üzerinden bir liste ulaştırılacak. Burada, somut talepler ve Katar'ın yapması gereken olacak. Ağırlıklı olarak Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır olmak üzere dört ülkenin taleplerini ileteceklerini ifade ettiler. Muhtemelen önümüzdeki birkaç gün içerisinde bu talep listesi Katar tarafına iletilecek. Tabii biz de takip edeceğiz. Somut olarak taleplerin ne olduğunu biz de takip edeceğiz, değerlendireceğiz."
Kalın, körfez ülkeleri arasında saygın bir yere sahip olan ve arabuluculuk misyonuyla hareket eden Kuveyt Emiri Şeyh Sabah'ın süreç içerisinde yapıcı bir rolü olduğunu belirtti. Kalın, Şeyh Sabah'ın 2014'te Katar'la Körfez ülkeleri arasında yaşanan krizde de önemli bir rol oynadığını hatırlattı.
Kendilerinin de bu girişimi desteklediklerini, Katar, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin Türkiye için önemli komşular ve müttefikler olduğunu vurgulayan Kalın, "Biz hiçbir Körfez ülkesiyle herhangi bir gerilim içerisinde olmak istemeyiz. Onların birbirleriyle bir gerilim içerisinde bulunmasını da arzu etmeyiz. Bizim baştan beri bu krizle ilgili yaklaşımımız hep bu oldu. Yani eğer iki arkadaşınız, iki dostunuz, iki komşu ülke birbiriyle ihtilaf ediyorsa, bununla ilgili sizin üzerinize düşen bir şey varsa bunu yapmak için harekete geçmeniz gayet doğal." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanının ilk günden itibaren gerçekleştirdiği yoğun telefon diplomasisinin amacının da bu olduğunu aktaran Kalın, "Orada herkesin üzerinde mutabık kaldığı konu bu meselenin, bu krizin müzakere yoluyla çözülmesi. Karşılıklı güven ve saygı esasına dayalı olarak gerilimin azaltılması noktasında ise Katarlıların bir talebi var. Onlara uygulanan blokajın haklı olmadığı, gayrı insani olduğu, uluslararası normlara aykırı olduğu, ayrıca Ramazan ayının manevi havasını, ruhunu da düşündüğünüz zaman, bunun Müslüman ülkeler arasında olması gereken kardeşlik, dostluk hukukuna da aykırı olduğunu ifade ettiler." dedi. İbrahim Kalın, Türkiye'den Katar'a gıda ağırlıklı insani yardım gönderilmesi noktasında bakış açılarının bu olduğunu, sevkıyatın devam ettiğini belirterek, şunları kaydetti:
"İnsani gerekçelerle yaptığımız bu yardımlar, bundan sonra da ihtiyaç olması halinde devam edecek. Bizim değerlendirmemiz, Katar'a karşı uygulanan bu yaptırımların aşırı olduğu ve sıradan vatandaşların hayatını etkileyecek noktaya gelmesinin de üzüntü verici olduğu şeklinde. Şu anda tabii Suudi Arabistan'ın özellikle Hadimul Haremeyn Şerifeyn Selman bin Abdülaziz'in oynayacağı rol önem arz ediyor. Katarlıların ise 'Blokaj kaldırılsın, biz ondan sonra oturup konuşalım' gibi bir yaklaşımı var. 'Bu endişe ve talepler neyse masada konuşalım' diyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımız bu çerçevede hem Muhammed bin Selman'la hem Selman bin Abdülaziz ile bu konuları paylaştılar."
'AB ÜLKELERİ ÖNYARGILI'
Ramazan Bayramı'ndan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 7-8 Temmuz'da G20 zirvesi için Almanya'ya gideceğini hatırlatan Kalın, yoğun bir G20 gündeminin kendilerini beklediğini söyledi. Kalın, küresel ekonomi, finans sisteminin güçlendirilmesi, dijital teknolojiler, iklim değişikliği, kadınların ekonomiye katılımı ve 2030 sürdürülebilir kalkınma hedefleri gibi başlıkların G20'nin ana gündem maddelerini oluşturacağını belirtti. Bununla ilgili Erdoğan'ın konuşmalarının, zirve marjında yapacağı ikili görüşmelerinin olacağı bilgisini paylaşan Kalın, "Bunlardan bir tanesi konusunda Kral Selman ile mutabık kaldılar. Orada da Kral Selman'la bir görüşmesi olacak. Şu anda onun programı üzerinde çalışılıyor." dedi. Kalın, Erdoğan'ın Antalya'daki G20 zirvesinde gündeme getirdiği, daha sonra Çin'de de gündem olan "küresel terörle mücadele" konusunun bulunduğunu hatırlattı. Bu konunun devam edeceğini kaydeden Kalın, "Biz yine bu konuda gerekli müdahaleleri ve katkıları yapmaya devam edeceğiz. Zira terör, mülteci krizi gibi diğer konular sıcaklığını muhafaza ediyor. Küresel boyutta hem bölge siyasetini hem diğer ülkeleri etkilemeye devam ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
Kalın, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine de değinerek 25 Mayıs'ta Brüksel'de yapılan görüşmelerin pozitif bir ortamda gerçekleştiğini belirterek şöyle devam etti:
"Amacımız son 3-4 aydır oluşan havayı değiştirmek, iklimi daha pozitif hale getirmek ve bu çerçevede Türkiye'nin, AB üyelik sürecinde atılacak adımları daha sağlam, sağlıklı, kolay bir şekilde atmak. Bununla ilgili de temmuz ayının başında Genişlemeden Sorumlu Komiser Johannes Hahn'ın bir Türkiye ziyareti olacak. Özellikle Avrupa Birliği Bakanımız Ömer Çelik ve Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu temaslarına devam ediyor. Türkiye'nin, AB üyeliği konusunda kararlılığı tam. O konuda herhangi bir değişiklik söz konusu değil. Fakat bu ilişkinin karşılıklı çıkar ve saygı esasına dayalı olması gerekiyor. Bazı AB üyesi ülkelerin Türkiye'ye yönelik ön yargılı yaklaşımlarını elbette kabul etmemiz mümkün değil."
İbrahim Kalın, çok sayıda Avrupalı liderin 15 Temmuz darbesinin boyutlarını tam olarak kavrayamadığını, erken reaksiyon vermediklerini, bu süreçte Türkiye'nin yanında güçlü bir şekilde durmadıklarını kendileriyle yapılan özel görüşmelerinde ifade ettiklerini aktardı. Darbe sonrasında Türkiye'de alınan birtakım tedbirler, OHAL gibi konularda da eksik değerlendirmelerin bulunduğunu vurgulayan Kalın, "Biz bu konuyu da onların gündemlerine getirmeye devam edeceğiz. Orada bir yeni sayfa açılması, özellikle referandum sürecinde yaşananların artık geride bırakılması konusunda genel bir mutabakatın olduğunu gördük. Bu memnuniyet verici bir durum. Konuyla ilgili de çalışmalarımız devam edecek." diye konuştu.
KİM NASIL KONUŞLANACAK?
Kalın, Suriye, Irak ve diğer konulara da değinerek Suriye konusunda özellikle hem Astana hem Cenevre sürecinin devam ettiğini söyledi. Bir sonraki Astana toplantısının temmuz ayının başında yapılacağını anımsatan Kalın, daha sonra ise Cenevre toplantılarının olacağını dile getirdi. Baştan beri bunların "birbirine alternatif değil, birbirini tamamlayıcı" nitelikte olduğunu söylediklerini belirten Kalın, Astana sürecinin başında bazı ülkeler nezdinde tereddütlerin bulunduğunu ifade etti. Kalın, sürecin yürüyüp yürümeyeceği, Cenevre'ye alternatif olup olamayacağının konuşulduğunu vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama geldiğimiz noktada yaklaşık 6-7 aylık sürede sürecin bazı somut neticelerini gördük. Mesela aralık ayı sonunda hayata geçirilen ateşkes, ihlallere rağmen çatışmaları nispeten asgariye indirdi. Şu anda da bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın 3 Mayıs'ta Soçi'ye yaptığı ziyarette kararlaştırılan bir 'çatışmasızlık bölgeleri oluşturulması ve bunun mekanizmalarının kurulması' kararı var. Bununla ilgili teknik çalışmalar devam ediyor.
Bildiğiniz gibi dört ana çatışmasızlık bölgesi belirlendi. Buralara kim, nasıl konuşlanacak? Oradaki asayişi nasıl sağlayacak? Süreci kim, nasıl izleyecek? Bununla ilgili Türk, Rus ve İranlı yetkililer arasındaki müzakereler yoğun bir şekilde devam ediyor. Biz umutluyuz." İbrahim Kalın, bu iki sürecin bir arada yürümesinin, en azından çatışmaların durdurulması, insani yardımların ulaştırılması ve siyasi sürecin hızlandırılması noktasında önemli katkılar sağlayacağına dikkati çekti. Suriye'nin giderek derinleşen, kronik hale gelen bir mesele olduğuna işaret eden Kalın, işin askeri-siyasi boyutu bir tarafa insani dramının her gün daha da derinleşerek devam ettiğini kaydetti.
Kalın, dünyanın zengin, gelişmiş ülkeleri açısından ahlaki ve vicdani anlamda pek övünebilecekleri bir tablonun olmadığını vurguladı. "Mülteci krizi" konusunda özellikle Avrupa ülkelerinin takındığı tavra işaret eden Kalın, " 'Aman bize gelmesinler, bulundukları yerlerde kalsınlar, başka ülkelere gitsinler, böylece mülteci meselesinden en azından biz kurtulmuş olalım' yaklaşımı tabii çok palyatif bir yaklaşım." dedi. Kalın, terörle mücadele konusunda da çifte standart, ikiyüzlü yaklaşımın olduğu belirtti. DEAŞ ile PKK terörü arasında yapılan ayrıma işaret eden Kalın, şunları kaydetti:
"Terör tanımı açısından baktığınız zaman ikisi arasında hiçbir fark yok. Ama temel fark PKK terörünün Türkiye'yi hedef alması, DEAŞ terörünün ise diğer ülkeleri de hedef alması. Yani DEAŞ söz konusu olduğunda uluslararası koalisyonların kurulduğunu, bütün imkanların seferber edildiğini görüyoruz. Ama PKK terörü söz konusu olduğunda 'bu Türkiye'nin kendi meselesi' noktasına gelindiğini müşahede ettik. Hatta daha da ilerisi. YPG-PYD üzerinden 'PKK terörünün aklanması, meşrulaştırılması' gibi bir süreci de yaşadık. Bu yeni bir şey değil, yıllardır devam ediyor. Eğer bu yaklaşım değişmezse bundan sonraki yıllarda da terörle bu şekilde baş etmek zorunda kalacağız."
'PYD-YPG VARSA BİZ YOKUZ'
Kalın, ABD'nin, PYD-YPG terör örgütüne yönelik desteği ve Türkiye ile bilgi paylaşımı hakkındaki bir soru üzerine ise şu değerlendirmelerde bulundu:
"Şu anda onunla ilgili Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığımız arasında bir mekanizma işletiliyor. Bizim Washington seyahatimizde 'somut olarak size bu verileri ileteceğiz, böylece PYD'ye verilen silahlar Türkiye'ye karşı kullanılmayacak' dediler. Tabii bu bizim için yeterli bir durum değil, yani bu asıl meseleyi çözmüyor. Amerikalıların, Türkiye'ye yönelik tehditler söz konusu olduğunda bunun minimize edilmesi noktasında bir önerileri bu. Biz bunu yeterli görmüyoruz tabii. Çünkü baştan beri biz YPG'ye, PYD'ye bu şekilde silah ve destek verilmesini doğru bulmadığımızı ifade ettik, ediyoruz. PYD-YPG varsa biz o operasyonda yokuz. Tamam, buyursunlar yapsınlar ama Türkiye'ye dönük bir tehdit, bir risk söz konusu olduğunda da Türkiye bu konuda ulusal çıkarlarını korumak için gerekli adımları atar. Bunun için de kimseden izin almaz. O konuda bizim tavrımız çok net."
İbrahim Kalın, Amerika'nın, Obama döneminde başlattığı ve şimdi Trump'la devam eden bu politikasının sadece Türkiye açısından değil, Suriye'nin geleceği açısından da çok ciddi riskler barındırdığını kaydetti.